Adalar’dan bir yar gelir mi Hüseyin Rahmi’ye ?
Sokağı edebiyata taşısa da sokaktaki dilberlerden birini evine taşı(ya)mamış yazardır Hüseyin Rahmi. Ömrü boyunca Heybeliada’nın en yüksek tepesinde, çiçeklerle kaplı, yıldızlara yakın köşkünde bir dişi kuşun yuva yapmasına izin vermez, onlara itimat etmez. Aşkın bir süre sona sona ereceğine ve mutlaka aldatmanın bu aşkı saracağına inanır ve güvenmez. Bununla birlikte yazar, bu evde ihtiyar ve dul yengesi Aliye Hanım, Aliye Hanım’ın kızı Saffer Hanım, yarım asırlık arkadaşı emekli Miralay Hulûsi Bey ve bir hizmetçiyle yaşar. Pek çoğu kadınlarla dolu bu evde sanatçı onlardan nakış işlemeyi, dantel örmeyi, yemek yapmayı, müziğe ve estetiğe derin sevgi beslemeyi öğrenir; böylece eserlerinde kadınların ruh hâllerini olumlu ve olumsuz yönlerini yansıtmada zorlanmaz.
“Para mı, kadın mı dünyanın mihveri (ekseni) ? Belki birincisi çok defa ikincisi için kazanılır. Bütün âlem bu iki şeyin etrafında dönüyor. Hep hayır ve şerrin kaynağı bu iki mıknatıs değil midir?” sözleriyle kadınlar konusundaki tavrını gösteren yazarı, arkadaşı şâir Refik Ahmet Sevengil de şöyle anlatır : “Hüseyin Rahmi aynı evi paylaştığı elli yıllık arkadaşı olan Miralay Hulûsi Bey’e romanlarını ilk okutur. Şimdiye kadar hiç evlenmedi. Bir gün sebebini sorduğum zaman önce sıkıldı, çocukluğunda aralarında büyüdüğü eski İstanbul hanımlarından öğrenilmiş mahcubiyet edasıyla kızardı, sonra galiba suali yanıtsız bırakmamak için gülümsedi: Yattığım odada başka nefes istemem, sinirlenirim; bunun için misafirlikte de kalamam.”
Bir başka gazeteciye de kadınlar ve evlilik konusundaki görüşlerini şöyle ifade eder: “Bu yaşıma gelinceye kadar 45 roman yazdım. Eğer evlenmiş olsaydım bu romanlardan üç tanesini bile yazamazdım. Bir muharririn (yazarın), bilhassa roman ve hikâye yazan bir adamın evlenmesini katiyen mubah (hoş, uygun) görmem. Düşünün ki romancı yapayalnız çalışacak. O çalışırken çıt bile olmayacak. Bilhassa benim gibi yalnızlığa alışmış bir romancı olduğunuzu farz edin. Tam elinize kalemi almışsınız, zevceniz (eşiniz) hanımefendi karşınıza dikilmiş. Onunla mı meşgul olacaksınız yoksa yazınızla mı?”