Ağız büzülür, göz süzülür, ille burun ille burun!
Ağzınızın ya da gözünüzün sorunlarını gizlemeniz mümkündür ama burnunuzun kusurunu düzeltmek mümkün değildir, anlamındaki tevriyeli atasözümüz aslında son zamanların estetik modasına bir gerekçe gibi algılanabilir olsa da burnun yüzünüzdeki ifadesine ve geometrik rolüne uygun bir kullanımdır. Burundaki en küçük kusur ya da burnunuzun mükemmelliği dikkatleri çekmeye yeter aslında. Burnumuzun bu cazibesi, bu işe meraklıların onunla kişilik arasında ilişki kurmalarına kadar işi götürmüş ve karakter analizlerinde önemli bir nokta haline getirmiştir.
18. yy.da İbrahim Hakkı, Marifetname’sinde uzun burunluları aptal, kısa burunluları korkak, eğri burunluları yardımsever, geniş burunluları ise uçkuruna düşkün olarak niteler. Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler’in kahramanı Kudret Bey’in burnunu sahibinden ayrı kişiliği varmış gibi sayfalarca anlatır. Mizah edebiyatımızın önemli silahşorlarından Refik Halit ise karikatürlerinde sürekli büyük burnu ile dalga geçilmesine şükrederek “Allah bari kulağımı büyük yaratmamış öyle olaydı eşek şeklinde çizelerdi.” diyerek kendisiyle dalga geçer.