Ayna ayna söyle bana !
Bebekleri “çirkinim” diye diye sever anneler çünkü nazar değmesinden korkarlar. Her ne kadar aman iç güzelliği önemli, desek de yine de büyüdükçe estetiğin alanını zorlar, kimine çirkin kimine güzel yakıştırması yaparız. Çirkin kimdir, kime denir elbette nesnel kriterleri yok ama en azından dar sohbetlerde gıybet ortamlarında işin ustası maddelerle anlatır. Kültüre, kişiye göre değişen bir değerdir.
Edebiyatımızda da şair Köse Meali’den büyük üstat Baki’ye; Ahmet Haşim’den Cahit Sıtkı’ya, Orhan Veli’ye pek çok tanınmış çirkinimiz vardır. Özellikle Ahmet Haşim bunu kendine bir dert edinir ve Başım adlı ünlü otobiyografik şiirinde “Bihaber gövdeme gelmiş konmuş / Müteheyyic (heyecanlı) mütekallis (gergin,kasılmış) bir baş / Ayırır sanki bu baştan etimi / Ömr-i ehrama (Mısır firavunlarının ömrüne) muadil bir yaş …” dizeleriyle bunu dile getirir. Hatta yakın dostu Yakup Kadri’ye özetle şöyle sızlanır: “Dün gece gözüme uyku girmedi. Önce alnımın çıkıklığını düzeltsem dedim, ardından burnuma da müdahale lazım. E gözlerimin rengi de değişmeli. Ağzımla yanağım arasındaki yara izini nasıl silebilirim. Kafayı da dibinden koparıp atmaktan başka çare yok.